13.04.2020 Tarihte Bugün- 13 Nisan;

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan Akif Er
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi

Akif Er

Aktif Üye
Yönetici
Vip Üye
Katılım
8 Kas 2019
Mesajlar
311
Tepkime puanı
79
Puanları
28
13.04.2020 Tarihte Bugün- 13 Nisan;

1204Dördüncü Haçlı Seferi'nde Kostantinopolis'in yağmalanması.
1796ABD'ye ilk kez bir fil Hindistan'dan getirildi.
1839El Salvador bağımsızlığını ilan etti.
1849Macaristan cumhuriyet rejimine geçti.
1870Metropolitan Sanat Müzesi New York'ta kuruldu.
190931 Mart Olayı meydana geldi.
1919Kars, Ruslar tarafından işgal edildi.
1919Amritsar katliamı: İngiliz askeri birlikleri, Amritsar'da (Hindistan) 379 silahsız göstericiyi öldürdü.
1921İspanya Komünist İşçi Partisi kuruldu.
1933Yüksek Mühendislik Mektebi'ni (İstanbul Teknik Üniversitesi) bitiren Sabiha ve Melek hanımlar, Türkiye'nin ilk kadın mühendisleri oldu. İki kadın mühendis, kur'a sonucu Ankara ve Bursa Nafıa İdaresi'ne (Bayındırlık Bakanlığı) atandı.
1945Alman askeri birlikleri, 1000'den fazla politik ve askeri mahkumu öldürdü.
1949Türk Kadınlar Birliği, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'nün eşi Mevhibe İnönü'nün onursal başkanlığında kuruldu.
1950Vakıflar Bankası kuruldu.
1970Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesini basan 12 silahlı sağ görüşlü, asteğmen doktor Necdet Güçlü'yü öldürdü.
1970Uzay mekiği Apollo 13, yerden 321.860 km yüksekte olduğu sırada oksijen tanklarından bir tanesi infilak etti. Uzay ekibi başarıyla dünyaya döndü.
1975Lübnan'nın başkenti Beyrut'a Dört Hıristiyan Falanjiste karşılık 27 Filistinlinin öldürülmesiyle Lübnan İç Savaşı başladı.
1982Eski bakanlardan Hilmi İşgüzar, Yüce Divan'da 9 yıl 8 ay hapse mahkûm edildi.
1985Arnavutluk'ta yönetime Enver Hoca'dan sonra Ramiz Alia geldi.
1987Prof.Dr. Ekrem Akurgal, Aziz Nesin, Prof.Dr. Rona Aybay, Panayot Abacı ve Oğuz Aral, Türkiye-Yunanistan Dostluk Derneği'ni kurdu.
1994Radyo-Televizyon Üst Kurulu kuruldu.
1994Refah Partisi Genel Başkanı Necmettin Erbakan'ın partisinin grup toplantısında, "RP'nin iktidara gelmek için sert mi yumuşak mı, kanlı mı yoksa tatlı mı olacak, buna 60 milyon karar verecek" ifadesini kullanması tepkilere yol açtı.
1998PKK'nın iki numaralı adamı Şemdin Sakık ile kardeşi Arif Sakık, Genelkurmay Başkanlığı Özel Kuvvetler Komutanlığı'nın operasyonuyla yakalanıp Türkiye'ye getirildi.

Tarihte Bugün Doğanlar (13 Nisan);
1743Thomas Jefferson, ABD' nin üçüncü başkanıdır (ö. 1826)
1771Richard Trevithick, İngiliz Mucit ve Maden Mühendisi
1866Butch Cassidy, Kanun kaçağı (ö. 1908)
1906Samuel Beckett, Edebiyatçı (ö. 1989)
1914Orhan Veli, Türk şair (ö. 1950)
1920Roberto Calvi, İtalyan bankacı (ö. 1982)
1939Şemsi İnkaya, Türk oyuncu
1942Ataol Behramoğlu, Türk şair ve yazar
1955Safet Sušić, Boşnak futbolcu
1963Garry Kasparov, Dünya satranç şampiyonu
1967Olga Tañón, Porto Riko’lu şarkıcı
1975Tatiana Navka, Olimpiyat şampiyonu Rus patenci
1972Qurban Qurbanov, Azeri futbolcu
1996Abigail Breslin, ABD'li sinema oyuncusu

Tarihte Bugün Ölenler (13 Nisan);
814Krum Han, Tuna Bulgar Devleti hanı.
1605Boris Godunov, Rus Çarı (d. 1551)
1695Jean de La Fontaine, Fransız yazar (d. 1621)
1893Muallim Naci, Osmanlı dönemi Türk yazarı (d. 1850)
1977Yalçın Çetin, Karikatürist
1992Feza Gürsey, Fizikçi (d. 1921)
2010Monik Benardete, İş Kadını

1586754345288.png
31 Mart İsyanı tarihimizin karanlık safhalarından biridir. Tarihimizde rejime karşı yapılan ilk gerici isyan 31 Mart 1325/13 Nisan 1909’da Rumeli’den İstanbul’a getirilip Taşkışla’ya yerleştirilen 4. Avcı Taburu tarafından başlatılmıştır. Rejime, yenileşme ve ilerlemeye yönelik hareket günümüzde de hissettiğimiz bir olaydır. Askeri bir isyan olarak başlamasına rağmen, softaların da katılımı ve propagandası ile dini bir hal almıştır. On üç gün süren isyan Hareket Ordusu tarafından bastırılmış ancak çok kan akıtılmıştır.
Büyük umutlarla 10 Temmuz 1324/23 Temmuz 1908’de ilan edilen II. Meşrutiyet, beklenen huzur ve çağdaşlaşmayı sağlayamamış fakat yeni bir siyasal yapılanmayla beraber yeni bir zihniyet getirmiştir. Bu zihniyet, bu dönemden ve uygulamalardan rahatsızlık duyan ve memnun olmayan bir kesim ortaya çıkartmış, bu da hoşnutsuzlukların giderek artmasına neden olmuştur. Bunda İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin uygulamalarının önemli etkisi olmuştur. İttihatçılar, II. Meşrutiyetin ilanından sonra, II. Abdülhamid’in halline kadar hükümet kurmayıp, hükümetleri yönlendirmek ve sorumluluğu üzerine almadan iktidarı elde tutmak istemiştir.[1] İttihat ve Terakki Cemiyeti genel merkezinin yaptığı hatalar sonucu Avusturya 3 Kasım 1908’de Bosna Hersek’i ülkesine kattığını, Girit ise Yunanistan’a katıldığını ilan etmişti. Bulgaristan 5 Kasım 1908’de istiklâlini ilan etmişti. Mebusan Meclisi’nde meşrutiyet esaslarına aykırı olarak Kâmil Paşa yerine Hilmi Paşa sadrazam yapılmıştı. Artık İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne muhalefet edenler susturuluyor ve tehdide uğruyordu. Susmayan ve tehdidi dikkate almayanlar öldürülmeye başlanmıştı. Yurtsever gazeteci Hasan Fehmi Bey Köprü üstünde katledilmiş ve idealleri uğruna kurban gitmişti.[2] İttihat ve Terakki Cemiyeti kurucularından biri olan İbrahim Temo Bey de aynı muamele ile karşılaşmış, kurduğu Osmanlı Demokrat Fırkası ile yayımladığı gazeteleri kapatarak Romanya’ya dönmüştü. İzmir’de yayımlanan Hizmet gazetesinde Şair Hüseyin Rifat Bey’in yazıları da hoşa gitmediğinden tehdit edilmişti.[3] Oysa Hüseyin Rifat Bey İttihat ve Terakki’nin İzmir şubesine daha II. Abdülhamid döneminde katılmış ve Manastır’a gönderilen askerler arasında rol oynamış inkılâpçılardandı.
O sıralarda bu gibi saldırı ve baskılar doğal durumlardan sayılır olmuştu. Manastır’da yayımlanan Neyyiri Hakikat gazetesi, Selanik’te yayımlanan Silahçı Tahsin’in Süngü, Bomba gibi anlamsız yayımları cemiyet adına herkese saldırıyor ve her tarafa yıldırımlar yağdırıyordu.[4]
31 Mart isyanını hazırlayan nedenlerden biri ordudaki hoşnutsuzluktu. Bu hoşnutsuzluk Hürriyetin ilanı ile orduya hakim olan Harbiye Mektebi mezunu subayların kurmaya çalıştıkları yeni düzenden ileri geliyordu. Bunlar Harbiye mezunu olmayan alaylı denilen subayların ordudaki sayı ve rollerini azaltmak için teşebbüse geçtiler. Ordudan 1400 alaylı subay kadro dışına çıkarıldı.[5] Tasfiye hareketi yalnız alaylı subaylar arasında hoşnutsuzluk doğurmakla kalmadı, ayrıca orduda kalıp subay olmak isteyen erbaşları da tedirgin etti. Er ve erbaşların diğer bir şikayeti de, yeni düzende talimlerin çok sıkı tutulması ve kışlalarda Harbiyeli subayların beğendikleri sert Prusya disiplininin uygulanmasıydı. Asker bu bakımdan şikayetlerine dini bir biçim verebilmişti: Askere göre, yeni düzenin sıkılığı yüzünden namaz ve hamam gibi dini ihtiyaçları görülemez olmuştu. Bu durumda mağdur olan bazı alaylıların veya askerle hemşehri olan bazı medrese talebelerinin askeri İttihat ve Terakki aleyhinde kışkırtmaları kolay oluyordu. Üstelik genç ve küçük rütbeli subayların Hürriyetin ilanından önce kıdemli subaylara karşı ayaklanarak orduya hakim olmaları, ordudaki hiyerarşi anlayışını sarstığı için, askere kötü bir örnek olmuştu.[6]
Bu sırada (Eylül 1908) Prens Sabahattin “Ademi Merkeziyet” propagandalarına başlamış, Mizan Gazetesinde milli duyguları tahrik etmeye ve heyecanlı yazılar yazarak; okul programlarından din derslerinin kaldırılacağını, Hristiyanlardan asker alınırsa, kışlalarda ve askeri okullarda kiliseler kurulacağını belirtiyordu.[7]
İstabul’daki huzursuz ortamda toplanan din öğrencileri Anayasa’nın kaldırılmasını istemeye başladılar. Askerler de subaylarından destek alarak kışlalarında isyan hazırlıklarına başladılar. Dini liderlerin etkisinde pek çok esnaf ve işçi de giderek artan bir heyecanla Şeriat’ın tehlikede olduğundan ve bir Hristiyan egemenliğinden bahsetmeye başladılar.[8]
Bu muhalefeti karşı ihtilal çabasına dönüştüren Hafız Derviş Vahdeti, Kasım 1908’de Volkan gazetesini yayımlayarak hükümetin laikliğine ve azınlıklarla yabancı devlet temsilcilerinin etkinliklerine güçlü bir muhalefet yaparak İslamcı bir cereyan başlattı. Kısa bir süre sonra anayasanın yerine şeriatı getirerek imparatorluğu kurtarmak ve modernleşmek için İslamlığı kullanacak olan İttihadı Muhammedi Cemiyetini kurdu. Cemiyet ilk toplantısını Ayasofya Camiinde yaptı. Vahdeti, Müslüman olmayanlar gibi örgütlenme hakları olduğunu söyleyerek, kalabalığı laikliğe karşı eyleme çağırdı.[9]
Hükümetin gergin ortama karşı etkili önlemler almaması, meşrutiyete yönelik genel hoşnutsuzluğun giderek artması sonucu gerici bir isyanın doğal ortamı oluşmuştur. Nitekim 31 Mart 1325/13 Nisan 1909’da sabaha karşı Rumeli’den “nigehban-ı meşrutiyet” adıyla getirilen ve Taşkışla’da bulunan 4. Avcı Taburu başlarındaki subayları hapsederek silah ve cephaneleri alarak isyan etmişlerdir. Başlarında isyanı yönlendiren Hamdi Çavuş ve birkaç yüz asker Ayasofya meydanına doğru yürüyüşe geçmişler ve Meclisi Mebusanı kuşatmışlardı.[10] İsyancı askerler yollarda “şeriat isteyen meydana toplansun, istemeyenler dışarıda kalsun” çağrılarında bulunarak halktan kendilerine yoldaş toplamışlar, kısa sürede sayıları üç bini bulan asilere ulema ve din öğrencileri de cübbeleriyle katılmışlardı. Derviş Vahdeti hoca kıyafetinde ve elinde yeşil bayrakla askere şeriat üzerine nutuklar söyleyerek hareketin boyutlarını genişletmeye çalışmıştır.[11] Ayrıca er kıyafetine bürünmüş kadro dışına çıkarılmış bazı “ümera ve subaylar” isyanı askeri yönden sevk ve idare etmiştir.[12] İstanbul’un güvenliğini sağlamak üzere sokaklarda askerler polislerle birlikte devriye gezmeye başladılar.[13] Azınlıkların ve yabancıların mallarına ve canlarına dokunulmayacağına dair güvence verildi. Yabancı elçiliklerin kapılarına nöbetçi koyarak olaylara karşı önlem alındı.[14]
Ayasofya Meydanı’nda toplanan isyancılar rastgele ateş açmışlar; Meclisi Mebusan önünde, Meclisi Mebusan Reisi Ahmet Rıza’ya benzetilen Adliye Nazırı Nazım Paşa ve İttihatçı Hüseyin Cahit Bey’e benzetilen Lazkiye Mebusu Arslan Bey öldürülmüşlerdi.[15] Bunları üç mektepli subay, bir kâtip ve Şerif Sadık Paşa ile uşağının öldürülmeleri izlemiştir. İsyancıların başlangıçta İstanbul halkına karşı sergiledikleri zoraki yumuşak tavır zaman geçtikçe yerini dehşetli bir teröre bırakmıştır. Çok sayıda insan kurşunlara hedef olarak ölmüş ya da yaralanmıştır. Bu vahşi ortamda ele geçirilen mektepli subaylar vahşice katledilmiş, köprü üzerinde öldürülen bir mektepli subayın cesedi 24 saat orada bırakılmıştır.[16] İttihatçıların evleri tebeşirle işaretlenerek onlara korku dolu anlar yaşatılmıştır.[17]
İsyancılar isteklerinin hükümete iletilmesi için Şeyhülislam Ziya Efendi’yi aracı yapmışlar ancak istekleri, isyanda siyasi beklentiler içinde olanları tatmin etmemiştir. Baştan beri isyanın içinde olan Ahrar partisi ve Prens Sabahattin olaydan yararlanmaya çalışmıştır.[18]
II.Abdülhamid hafiyelerin getirdiği bilgileri değerlendirerek bir olayın çıkacağını tahmin etmiş, ancak bir önlem almamıştır. İsyancı askerlerin İstanbul caddelerinde Yıldız kaynaklı Osmanlı ve İngiliz altınlarını bozdurarak faytonlarda gezmeleri, lokantalarda ve birahanelerde gönüllerince masraf etmeleri, kamuoyunda Padişahın isyanda parmağı olduğu izlenimini doğurmuştur. Olay günü Padişahın gelişen askeri olaylardan duyduğu endişe, aldığı özel bilgilerle ferahlamasına neden olmuş ve isyanın aldığı şekilden memnun olduğunu göstermiştir.[19] II.Abdülhamid’in isyandaki liderliği tam olarak kanıtlanmamakla birlikte gerekli önlemleri almadığı, yalnız kendi siyasi geleceğini düşündüğü açıktır.
İsyanın ilk günü asiler İstanbul’a tamamen egemen olmuşlar, muhalif gruplar ise isyanı kendi siyasi beklentilerine yanıt verecek şekilde sahiplenip yönlendirmeye çalışmışlardır. Saray, hükümet ve askeri otorite tam bir acizlik içinde, adeta isyancılara teslim olmuştur.
Meşrutiyetin ilanından sonra İstanbul’da oluşan otorite boşluğu, dinsel muhalefet ve siyasal çatışmalar taşrada da kendisini göstermiş ve taşrada ilk isyan Bursa’da yaşanmıştır. İstanbul’a yakın olması ve İttihadı Muhammedi Cemiyeti’nin burada şubeler açarak halkı örgütlemesi isyanın çıkmasında önemli rol oynamıştır. İstanbul’dan Bursa’ya gönderilen bir miktar asker olayların yayılmadan bastırılmasını sağlamıştır.[20] Erzurum’da, 4. Ordu bölgesinde ve Ordunun merkezi olan Erzincan’da da askeri bir isyan baş göstermiş ancak kısa sürede isyancılar etkisiz hale getirilmiştir.[21] İstanbul’da yakılan isyan ateşi Arap vilayetlerinde de etkisini göstermiş, Şam’da, Akka’da, Nablus’da İttihatçılar aleyhinde gösteriler yapılmıştır.
Hükümet otoritesinin taşrada çok zayıf olması, ülkede etnik sorunların belirginleşmesine neden olmuş, Adana’da Ermeniler 31 Mart isyanını fırsat sayarak isyan etmişlerdir. İsyan bastırılmış ancak, İttihatçıların “ittihadı anasır” politikasına büyük bir darbe vurmuştur.

31 Mart isyanının yarattığı yeni siyasal dengelerden güç alan taşradaki muhalif unsurlar, kendilerini çeşitli eylemlerle ifade etmişlerdir. Hükümete ve İttihatçılara karşı olan bu hareketler, siyasal bilinçten yoksun geniş halk kitlelerini harekete geçiremediği için çabuk bastırılmışlardır.
İstanbul’da giderek daha kanlı hale gelen isyan İttihat ve Terakki Cemiyeti Genel Merkezi ve 3. Ordunun merkezi Selanik’te ahali ve ordu fevkalade heyecana gelmiş, Mahmut Şevket Paşa başkanlığında askeri kulüpte yapılan toplantıda isyana karşı geliştirilecek askeri tavır bütün boyutlarıyla tartışılmıştı. Toplantıda İstanbul’a bir askeri gücün gönderilmesi katılanların ortak kararı olmuştu.
Görüşmeler sonunda bir ordunun hazırlanmasına ve bu ordunun komutanlığına Hüseyin Hüsnü Paşa’nın, Erkânı Harbiye Başkanlığı’na ise Mustafa Kemal’in getirilmesi uygun bulunmuştu. Ordu hızla hazırlanmış, stratejik bir konumda olan Edirne’deki 2. Ordu komutanı Salih Paşa ile görüşülerek, “Hareket Ordusu”[22] adındaki bir kuvvetin tertip ve sevkine karar verilmişti. Edirne’den Şevket Turgut Paşa komutasındaki bir tümenin Selanik’teki kuvvetlere yardımcı olmak üzere harekete katılması sağlanmıştı. Mahmut Şevket Paşa’nın Erkânıharbiyesinde Mustafa Kemal Bey, Şevket Turgut Paşa’nın Erkânıharbiyesinde Kâzım Karabekir Bey bulunuyordu.[23]
İki ordu hızla hazırlanarak trenle İstanbul’a gönderildi. Binbaşı Muhtar Bey komutasındaki birlik ile Edirne’den hareket eden Kazım Karabekir iki taburuyla Çatalca’ya hareket ederek bu askeri kuvvetle birleşti.[24]
Hareket Ordusu’nun ilerleyişi İstanbul halkını ve hükümeti heyecana sürüklemişti. Bu nedenle gönderilen nasihat heyetlerinin Hareket Ordusu’nun Çatalca’da kalması girişimleri başarısızlıkla sonuçlandı. Gönüllülerle sayısı hızla artan Hareket Ordusu’nun miktarı 18 Nisan 1909’da on beş bine ulaşmıştı.[25] İyice kuvvetlenen Hareket Ordusu kuvvetleri Küçük Çekmece’ye kaydırılmış, iki gün sonra Jandarma müfrezesi Ayastefenos istasyonunu işgal ederek İstanbul’u sıkıştırmaya başlamıştır. Hareket Ordusu, isyancılara Ahmet İzzet Paşa aracılığıyla gönderdiği mesajda; Hareket Ordusu’nun Ayastefanos önlerine geldiği, tutuklu subayların hemen bırakılması, alınacak önlemlere kesinlikle karışılmaması ve siyasi işlere karışmayacaklarına dair Şeyhülislam ve ders vekili huzurunda yemin etmeleri istenmiştir.[26]
Selanik’te İttihat ve Terakki Cemiyeti Genel Merkezi istekleri uyarınca Hareket Ordusu yönetimini Hüseyin Hüsnü Paşa’dan devralan Mahmut Şevket Paşa hükümetten bütün önlemleri almalarını, isteklerinin kabul edilmemesi halinde sorumluluğun kendisinde olmayacağını açıkça bildirmişti.[27] Hareket Ordusu’nun isteklerini yerine getiremeyen hükümetle ilişkiler koparılmış ve İstanbul’a giriş planları uygulamaya konmuştu. 22 Nisan 1909’da hazırlığını tamamlayan Hareket Ordusu, donanmadaki subay ve askerlerin de desteğini alarak iyice güçlenmiş ve Mahmut Şevket Paşa İstanbul’un içlerine ilerleme emri vermiştir. Kısa bir süre içinde Birinci Fırka Kalfaköy’den Boğaziçi’ne kadar, İkinci Fırka ise Ayastefanos’tan Sirkeci’ye kadar olan bölgeyi kontrol altına almışlardır.[28] Harbiye Mektebi öğrencileri Hareket Ordusu’na katılarak, aralarında iki bölük oluşturmuş, bir bölük elçiliklerin korunmasını üstlenirken diğeri Taksim Kışlası’na yapılan saldırıda yer almıştır.[29]
Hareket Ordusu şiddetli çatışmalardan sonra isyancıların güçlü olduğu Babıâli, Taksim ve Taşkışla bölgelerini ele geçirmiş, kontrolleri altına alınan sokaklarda jandarma birliklerini devriye gezdirmişlerdir.[30]
Mahmut Şevket Paşa’nın İstanbul’un ele geçirilmesinde en hassas davrandığı yer Yıldız Sarayı olmuş, askeri planlar uyarınca Topağacı ve Nişantaşı semtlerine ağır toplar yerleştirilmiştir. Yıldız Sarayı kuşatılarak bir çatışmaya meydan vermeden teslim alınmıştır. Böylece 24 Nisan 1909’da Anadolu yakasındaki Üsküdar Selimiye Kışlası dışındaki bütün İstanbul, Hareket Ordusu denetimine girmiştir.
Hareket Ordusu çalışmalarını kolaylaştıracak önlemlerin alınmasından sonra, İstanbul’un çeşitli yerlerinde bulunan isyancı askerler tren ve Garb adlı bir buharlı gemiyle Selanik’e gönderilmişlerdir.[31] İsyancıların on gün egemen oldukları kentte asayişi sağlaması yeterli olmamış, İzmit ve Çatalca Sancaklarında örfi idare ilan edilerek daha etkin çalışma koşulları sağlanmıştır.
İsyanın bastırılmasından sonra, kamuoyu ve basında II.Abdülhamid aleyhinde propagandalar daha da artmış, bazı gazeteler Padişahı Neron’a benzeterek tahttan indirilmesinin kaçınılmaz olduğunu yazmıştır.[32] Padişahın hal’ fetvası Meclis’in ulema kökenli milletvekillerinden Elmalılı Hamdi tarafından kaleme alınmış ve Şeyhülislam Ziyaettin Efendi tarafından imzalanmıştır. Meclis’te okutularak oylamaya sunulan fetva oybirliğiyle kabul edilmiştir.[33] II. Abdülhamid’in 33 yıl süren iktidarına son veren Meclisi Umumi Veliaht V. Mehmet Reşat’ı, V. Mehmet adıyla oybirliği ile padişah ilan etmiştir.
Hal’edilen II.Abdulhamid, durumu kabul ettiğini, gelişmelerden kendisinin sorumlu olmadığını, Çırağan Sarayı’nda kalmak istediğini belirtmişse de İstanbul’da muhalefetin çekim merkezi olur gerekçesiyle Selanik’e sürgün edilmesi uygun görülmüş, kısa bir süre sonra özel bir trenle sessizce Selanik’e gönderilmiştir.[34]
Hareket Ordusu isyanı bastırmış, Örfi idare ilan edilmiş ve ülkede asayiş sağlanmıştı. Oluşturulan Divanı Harb çalışmalarına başlamış ve isyanda dolaylı ya da doğrudan katkısı olan kişiler tutuklanmaya başlamıştır.[35] Önce isyana önderlik eden Dördüncü Avcı taburunun erbaşları cezalandırılarak; ibret alınması için beşi Ayasofya’da, üçü Köprü’de diğer beşi de Bayazıt’ta infaz edilmiştir.[36] Yıldız’da, Padişahın gözleri önünde öldürülen Ali Kabuli Bey’in katilleri 12 Mayıs’ta idam edilmişlerdir.[37]
Divanı Harbler, meşrutiyetin ilanından sonra yapılması gereken tasfiye hareketini gerçekleştirmiş, birçok kişi yargılanarak süresiz sürgüne gönderilmiş, yeni yönetime güven aşılanmıştır.[38] İsyan öncesi ve sırasında muhalif basın mensupları yargılanarak bir kısmı idama, bir kısmı da sürgün cezasına çarptırılmıştır. Muhalifler bu yöntemle sindirilmiş ve siyasal etkinlikleri yok edilmeye çalışılmıştır.
Hareket Ordusu’nun isyanı bastırarak rejimi tehdit eden unsurları tasfiye etmeye başlaması Mahmut Şevket Paşa’ya büyük bir güç kazandırmış, kendisine Birinci, İkinci ve Üçüncü Ordular Kıtaları Genel Askeri Müfettişi unvanı verilmiştir. Daha sonra Harbiye Nazırı olan Mahmut Şevket Paşa, çok eleştirilmesine rağmen kabinelerin aranan Harbiye Nazırı olacaktır.

II. Meşrutiyetin ilanından sonra 31 Mart isyanına değin İstanbul’da sekiz ayaklanma gerçekleşmiş fakat bunlar büyümeden bastırılmıştır.[39] İsyan sırasında Hareket Ordusu’ndan 49 kişi ölmüş, 82 kişi yaralanmıştır. İsyancı birliklerde ise 230 ölü, 475 yaralı olmuştur. Divanı Harp yargılamaları sonucu birçok kişi idam edilmiş, birçoğu da bir daha dönmemek üzere sürgün edilmiştir. 31 Mart isyanının günümüze uzanan siyasi ve askeri tahripleri derin olmuştur.

1586754429377.png
RTÜK İletişim Merkezi, görsel ve işitsel medya araçları kanalıyla sunulan yayın programları hakkında vatandaşların beğeni, öneri, beklenti ve şikayetlerini anlık olarak alabilmek, belli aralıklarla analiz ederek toplumun farklı kesimlerinden yayınlara ilişkin geri bildirim almak amacıyla kurulmuş bir sistemler bütünüdür.

İlk defa 1998 yılında ALO RTÜK 178 adıyla hizmete başlayan RTÜK İletişim Merkezi, vatandaşa telefonda canlı cevap verme sistemi ile çalışmaya başlamıştır.

“ALO RTÜK 178” servisi, 1999 yılı Temmuz ayında Sesli Yanıt Sistemi (IVR) şeklinde hizmet vermeye devam etmiştir.

ALO RTÜK 178 telefon hattı 2006 yılında operatörler aracılığı ile vatandaşa bire bir cevap verilmesi yöntemi ile 444 1 178 RTÜK Çağrı Hattı’na dönüştürülmüştür. Aynı yıl internet sitemiz üzerinden e-form aracılığıyla ve mail aracılığıyla da vatandaş bildirimleri toplanmaya başlanılmıştır.

İyileştirme ve yenileştirme faaliyetleri çerçevesinde RTÜK İletişim Merkezi yazılımı 2014 yılı Haziran ayında baştan sona yenilenmiştir. 02 Haziran 2014 tarihinden itibaren TV ve radyo programlarına dair gelen vatandaş bildirimleri yeni yazılımla alınmaktadır.

Yeni yazılımla beraber Mobil internet kullanıcılarına da hitap edebilmek amacıyla akıllı cihazlar için “Mobil Uygulama” hazırlanarak RTÜK İletişim Merkezi sistemine entegre edilmiş olup ilgili platformlardan ücretsiz olarak indirilebilmektedir. Vatandaşlar yayınlar hakkındaki şikayet ve beğenilerini ayrıca RTÜK web sitesinde yer alan e-form aracılığıyla da iletebilmektedirler.

Haziran 2014 ‘ten itibaren yenilenen sistemle beraber vatandaşlardan sadece bildirimler değil aynı zamanda basit demografik bilgiler de alınmaktadır. Bu veriler hiçbir şekilde bildirim yapan vatandaşı deşifre etmemekte olup, sistemin marifetiyle toplumun farklı kesimlerinden gelen istek, öneri, beğeni ve şikayetleri daha anlamlı raporlar haline getirmek üzere istatistiki analizlerde kullanılmaktadır.

444 1 178 çağrı hattı, internet sitemiz üzerindeki e-form ve Mobil uygulamadan gelen bildirimler, RTÜK İletişim Merkezi yazılımı aracılığı ile birleştirilip, tasnif edilmekte ve değerlendirilerek süreli raporlar halinde sunulmaktadır.

SİSTEMİN GETİRDİĞİ YENİLİKLER

  • Sistemin yazılımı web tabanlı hale getirilerek online veri akışı sağlanmış böylelikle vatandaş bildirimleri RTÜK’e anlık ulaşmaya başlamıştır.
  • Bildirim formu aracılığı ile vatandaşlara ait bazı demografik bilgiler de alınarak veri tabanının zenginleşmesi sağlanmış, bilgi güvenirliliği artırılmıştır.
  • Dairemiz uzmanlarınca işlenen bildirimler dönemsel (günlük, haftalık, aylık, üçer aylık, yıllık) istatistiki raporlar halinde düzenlenerek Üst Kurulumuza sunulmakta ayrıca kurum dışı araştırmacılar ve üniversiteler v.b. için zengin bir veri kaynağı teşkil etmektedir.
  • Vatandaşa bildirimi ile ilgili bildirim numarası verilerek, bildirimini takip etmesi sağlanmaktadır.
  • İncelenen bildirimler sistem marifetiyle anlık olarak ilgili kanaldan sorumlu uzmanların ekranlarına düşmekte ayrıca o kanalın yasal izleyici temsilcisinin e-posta adresine iletilmektedir. Bildirim sahibine ait demografik veriler kanalların izleyici temsilcileriyle asla paylaşılmamaktadır.
  • Vatandaş bildirimleri takip edilen kanalların yayın içeriklerinin denetlenmesinde aktif bir rol oynayarak zaman zaman yol gösterici olmaktadır. Bu bağlamda vatandaşlar gönüllü denetçiler olarak rol oynamaktadırlar.
 
Geri
Üst